Kavramsal köşelerde resim yapan İngiliz eliti (*)

Birkaç yıldan bu yana arkadaşım John, İngiltere’nin Güney sahillerinde yer alan Whitstable plajında bir plaj kulübesi (“beach hut”) kiralamaktadır. Ingiliz geleneklerini bilmeyenler için, “beach hut” Ingiltere plajlarında halka kiralanabilen küçük, tek gözlü ahşap kulübelerin adıdır. Ingilizler, bu kulübelerde günübirlik tatil yaparlar; avlusundaki güverte biçiminde döşemeli bölümüne oturup okyanus esintisini solumaktan, plaj boyunca uzanan soğuk çakıl taşlarını seyrederken taze salatalık ve Marmite’ten yapılmış sadoviçlerini azar azar ısırıp sıcak çay içmekten büyük bir zevk alırlar.

John, rüzgarlı bir günde kulübesinin önünde otururken yanında, uzun süre kötü hava koşullarına maruz kalmış soluk mavi renkli diğer bir plaj kulübesinin tehlikede olduğunu görmüş. Fırtınanın etkisiyle neredeyse parçalanmak üzereymiş. Bir nevi komşuluk duygusu ile, yıkılmakta olan bu kulübeyi tekrar eski konumuna getirip onu bir kalasla desteklemiş.

Ama aynı gün her ne olmuşsa bu küçük ahşep kulübenin yerinde olmadığını farketmiş.

Aradan bir süre geçtikten sonra John yine bir sabah Daily Telegraf gazetesinden , İngiltere’nin en büyük çağdaş sanat koleksiyoncusu Charles Saatchi’nin, kavramsal sanatçı Tracey Emin’e, aynen böyle bir kulübeden oluşan bir “konsept art” çalışmasına tam 75.000 Sterlin (106.000 ABD Doları) ödediğini öfkeyle öğreniyordu. Tracey Emin, kulubenin yanına bir de kendi dijital “nü” imgesini eklemişti. “The Last Thing I said to You, Don’t Leave Me Here” ( Sana Söylediğim Son Söz, Beni Burada Bırakma) adındaki bu “enstalasyon” şimdi (Şubat, 2003’te), Lodradaki Saatchi Gallery’de sergilenmektedir.

John, göreceli olarak, Kent yöresine özgü fırtınada parçalanmakta olan o kulübeyi desteklemek için kullandığı kalasın, en az 5000 Sterlin değerinde olabileceğini düşünmekten kendini alamıyordu.

Tracey Emin, neredeyse tümüyle Saatchi tarafından desteklenen İngiltere’nin en önemli kavramsal sanatçılardan biridir. Ondan başka bu alanda isim yapan “Pickled Cow” (Sarhoş Sığır)iyle ünlü Daimen Hurst, dini ikonasını fil dışkısına sıvayıp New York’ta skandalları yol açan Chriss Ofili ve bu tür işleriyle İngiltere güncel sanat çevresinde, çok önemli sayılan “Turner Ödülü”nü alan birçok sanatçı bulunmaktadır.

Geçen hafta, Ivan Massow’un savunmasını okurken , John’un plaj kulübesini anımsadım. Massow, ICA’nın (Çağdaş Sanatlar Enstitüsü) müdürlüğünü yapmıştı. Bu kurum onu, çağdaş İngiliz sanatında neyin bir “trend” ve kârlı bir iş olduğunu belirleyen küçük bir entrikacı grubun üyesi yapmıştı.

Massow birkaç hafta önce “The New Statesmen” deki bir açıklamasında: “Şimdi gördüğüm kadarıyla en kavramsal/konsept sanat, en gösterişli olan, en müptela, ve bir armağan olarak verildiığinde bile kabul edemeyeceğim düzeyde ustaca yapılmamış olan sanattır. Bu sanat, gerğinden fazla meczup ve egosu-şişirilmiş kimselerin, uydurmaca ve sahte bir sanat anlayışı ile büyüklük taslamalarından başka bir şey değildir.” diyerek eski yoldaşlarına karşı çıkıyordu.

Sanatın ne olduğunu tarif etmek fiilen olası değildir. Fakat bu konuda birkaç hafta önce sanat eleştermeni George Dickie şu kurumsal tanımını ileri sürmüştür: Sanat, “piyasanın Ôsanat’ dediği ” şeydir.

Bu piyasayı büyük ölçüde Charles Saatchi’ oluşturur. Emin’in plaj kulübesine 75.000 Sterlin ödemenin ya da bu meblağı sanaçının “içi toprakla doldurulmuş yatak” tan ibaret olan çalışmasıyla birlikte ikiye katlamanın estetik bir yönü varsa, yatırıma yönelik bir yönü de vardır kuşkusuz.

Benim tahminim, Massow’u ICA’daki işinden attıran şey bu tür bir sanat düşüncesine sahip olmak değil; bu yatırım değerlerini ve Işçi Partisi hükümetinin yeni-çizgici (trendy) ve yaratıcı bir İngiltere imajının oluşumunda “konsept sanat”ın rolünü el altından desteklemesini sorgulamaktır.

Bugünlerde sanatta olup biten şeylere ilişkin olarak: ” Hepsi üzerine dikkat çekilen ve sıklıkla, hiçbir sanatsal varlığı olmayan şeylerden ibarettir” diyor Massow. Bir anlamda, eski Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi İngiltere’nin de resmi bir sanatı -consept art’ı- var artık ve bu aynı düzeyde işliyor. Bu sanat Downing Street tarafından ciro ediliyor. Bu sanata büyük şirketler sponsorluk yapıyor. Bu sanat, kristal Kremlin’lerindeki sanat sahnelerine egemen olan Tate’in Nicholas Serota’sı gibi kültür çarları tarafından sergileniyor. Entelektüel sermaye ile ortak yatırımları, gizli ittifaklarla, hep birlikte uzlaşımsal ilişkilere girilerek, korunuyoryor.

Art Review’un editörlüğünden ayrılıp, “The Jackdaw” adlı arada bir çıkan bir gazetede (newsletter) “konsept art” çevresinde gelişen bu utanç verici olaylara ağırlıklı olarak yer veren David Lee’nin görüşleri aşağı yukarı bundan ibarettir. Lee, tüm çağdaş sanat çevresinde sanatsal dinamiklerin kilit noktalarındaki bu sayıları yirmiyi bulmayan (fewer than a score) dediğim dedik kimselerin İngiltere Sanat Konseyi’nce (Art Council of Great Britain) desteklenmekten öte National Lottary (ulusal piyango) tarafından tıka basa doyurulduklarına inanmaktadır.

Bir söyleşide şöyle diyordu Lee: Saatchi’nin en dahiane darbesi “görsel sanatların, ajandasını sanat sayfalarından; sanatın gerçek kalitelerinden çok yeni ve şok edici yönünün vurgulandığı gazetelerin haber sayfalarına taşımaktı ”

Bu arada gerçekten sanatla uğraşan insanlara “şöyle bir göz atan bile yok” diyor Lee ve ekliyor. ” Sanat, artık “Güzel Sanatlar’la ilgili eğitim kurumlarında” dahi öğretilemiyor, çünkü bu yaklaşımla onu öğretebilecek maharetli insanların (people with the skills) sayıları da giderek azalıyor”.


(*) James, Barry: “A British elite paints art into conceptual corners” International Herald Tribune, 13 Şubat 2002 (Bilenler hariç: İngilizce’de ” Paint oneself into a corner”, tek kapılı bir odanın zeminini yağlı boya ile boyamaya tersten başlayıp köşeye sıkışıp kalmak anlamına gelmektedir).

Leave a Reply

Your email address will not be published.