Resim-İş Öğretmenliği Programına Yeni Bir Bakış

Bu bildirinin amacı “Eğitim Fakültelerini Yeniden Yapılandırma” düşüncesiyle tasarlanmış bulunan ve halen uygulanmakta olan Resim-İş Eğitimi Programlarının uygulama sonuçlarını, programa seçenek oluşturabilecek stratejik önerileri tartışmak ve bu alanda daha rasyonel ve günümüz koşullarına uygun bir “Resim-İş Eğitimi Programı” geliştirmektir.
Bugün, kısmen de olsa, bilgisayar/sayısal (dijital) teknolojileri tarafından biçimlenen bilgi çağında yaşıyoruz. Sanata duyulan ilgi her gün biraz daha artarken, görülen o ki, aynı biçimde, “Resim-İş öğretmeni” yetiştiren kurumlarımızın program ve müfredat sorunları da, halen uygulanmakta olan programın sonuçları açısından, eğitimde yeni bir kriz dönemi yaratacak biçimde artmışbulunulmaktadır.
Resim İş Eğitim Programlarına; Lise, Teknik Lise, Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi, Anadolu Teknik Lisesi, Anadolu öğretmen Lisesi veya başka bir yüksek öğrenim kurumuna girdikten sonra, sanat eğitimini tercih edip seçtiği anabilim dalını değiştirmek isteyen, her öğrenci, “özel Yetenek Sınaları” diye bilinen sınavlarla kabul edilmektedir. Dolayısıyla, Orta öğrenim kurumlarına “Resim İş öğretmeni” yetiştiren bu programın, sadece resim öğretmenliği açısından değil, öğretmenlik dışındaki kariyer alanları açısından da, çağın elektronik medya olanaklarını, yaratıcı düşünmeyi ve teknik uygulamaları kapsayan çok genişbir perspektif içinde ele alınması gerekmektedir.
Resim-İş Eğitimi Programları öteden beri iş tekniklerine ilişkin atölye uygulamaları
ile, sanat tarihi ve eğitim yöntemlerine ilişkin birtakım bilgi ve yönelimlerin kuram ve pratiğini içermektedir. Bu durum aşağı yukarı sanat eğitiminin usta-çırak ilişkileri içinde yürütüldüğü eski çağlardan modern çağlara kadar; örneğin Üngiltere’de Omega Atölyelerine ve Almanya’da Bauhaus Okullarına kadar uzanan çok uzun bir süreç boyunca (aşağı yukarı onüçüncü yüzyıldan yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar) özünde çok büyük bir değişikliğe uğramadan süregelmiştir(1).
Ancak, yaklaşık son onyıldan bu yana, “Eğitim Fakültelerini Yeniden Yapılandırma” biçiminde adeta “amerikanvari” bir söylemle gündeme gelen bu program ülkemizin eğitim gerçeğine hiç uymamakta, çağın iletişimsel koşullarının gerisinde kalmaktadır.
Program, sanatta ve sanat eğitiminde gelişen yeni açılımları göz ardı etmektedir. Sanat dalları arasındaki geleneksel ilişkileri, kısmi bir uzmanlık alanına indirgemek suretiyle koparmaktadır.
Bugüne kadar yapılan uygulamalardan da anlaşılacağı üzere program, plastik sanatlara tümel bir yaklaşım getirmek yerine tek tek sanat dallarını yüzeysel bir biçimde ele alan ve atölyelere gerektiği ölçüde yer vermeyen ve felsefi derinliği olmayan bir programdır.
Resim-İş öğretmenliği, ortaöğretim sürecinde sanat eğitimini pek önemsemeyen birtakım kurumların daha önceki dönemlerdeki uygulamalarında olduğu gibi, sadece yetenekli bir grup öğrenciye, söz gelimi, masaya konulan bir sürahinin resmini yaptırmak, ya da tabure üzerinde oturan bir öğrencinin resmini çizdirmekle sınırlı değildir.
Günümüzde Resim-İş öğretmeni tüm öğrencilerini yaratıcı düşünme ve uygulamalara yönelten bir sanatçı, görev aldığı eğitim kurumunun sanat danışmanı, iletişim tasarımcısı, sahne tasarımcısı, fotografçısı, dekoratörü ve masaüstü yayıncısı ya da grafikeri gibi donanımlı olmak zorundadır. Dolayısı ile, bu programla yetişen bir resim öğretmeninin, bütün bu alanlarda etkin bir görev alma olasılığı bulunmamaktadır.
öte yandan program, kendi kadrolarını yetiştirme, öğretim elemanlarının bilgi görgü ve deneyimlerini yeterince artırma, araştırma, geliştirme ve deneysel atölye uygulamaları yapma olanağı verememektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar, sanat eğitimi kurumlarının ortak bir sorunu olan kadro ve yönetsel ilişkilerin sağlıklı yürümediğini göstermektedir. ülkemizde, Sanat Eğitimi veren kurumların birçoğunda her yeniden yapılanma sürecinde ortaya çıkan kadro ve teşkilat sorunsalına bugüne kadar bir çözüm getirilememiştir. Bugünkü haliyle Resim-İş Eğitimi Programı, sanat eğitimi veren diğer kurumlarda olduğu gibi, kendi kadrolarını “kendi anabilim ya da anasanat dalına özgü koşullara yabancılaşmışbir zorunluluğun tutsağı haline getirmektedir” (2). Program içinde kendini geliştirmek, yeniliklere açılmak adeta zorlaştırılmış kariyer alanları bürokratik bir keramet, rutin bir hiyerarşi haline getirilmiştir.
Halen uygulanmakta olan programın nihai hedeflerini, bazı alanlarda el işçiliğinde ustalaşmak veya Resim-İş tekniklerinde profesyonel üretim kalitesini ele geçirmek biçiminde değerlendirmek de olasıdır. Hiçbir sanat kurumu, el işçiliğinde serbest piyasa koşulları ile yarışamaz. Sanat kurumlarının, özellikle üniversitelere bağlı güzel sanat disiplinlerinin böyle bir zorunluluğu olmamalıdır. Hiç kuşku yok ki bu durum, üniversite eğitiminin temel ilkeleriyle de örtüşmemekte; programı bir tür uygulamalı sanatlar ve işeğitimi ya da uygulamalı sanatlar yüksek okulu müfredatına indirgemektedir.
Uygulanmakta olan program bünyesinde, Yüksek öğretim Kanunu’na paralel olarak Anabilim ve Anasanat Dallarında, kendi sanat çalışmaları ve atölye etkinlikleriyle sanat eğitiminde erk ve ustalığını kanıtlamış, ülke çapında ve hatta uluslararası düzeydeki sanatçılara atölye sorumlusu olarak müfredat ve yöntem belirleme teamülü de oluşamamıştır. üniversiteler, özgür açılımlara yer veren bağımsız eğitim kurumları biçiminde çalışmak zorundadır. Bir eğitim programını, birbirleriyle pek ilişkisi bulunmayan parçalara ayırıp fragmanları teker teker ele almak sakıncalıdır. çağdaşbir eğitim programı bu fragmanların bütün içerisindeki oranlı yerinin rasyonel bilgi ve verilerle saptanmasını öngörmektedir. örneğin Resim-İş Eğitimi Program müfredatında, haftada iki saat ve bir yıl süre ile “Bilimsel Araştırma Yöntem ve Teknikleri” diye bir ders varsa bu süre ziyan edilmişolur. çünkü, bu programda anılan ders birkaç seminer ve dönem ödeviyle de yürütülebilir ve dolayısıyla tasarruf edilen zaman süreci atölye veya laboratuvarlara ilave edilebilir. Herşeyden önce, üniversite eğitimini, bilinenlerin tekrarı biçiminde algılamak, çağdaş eğitim ve sanat düşüncesinin tarih ve zaman koordinatlarına aykırı bir anlayıştır.
Bir sanat kurumunda, atölye sorumluluğu, en gelişmişve dünya ölçeğinde ünlü üniversite ve enstitülerde dahi çağdaşanlamda aktif, sanat çevresinde adı geçen ve etkinlikleriyle tartışılan sanatçılara bırakılmaktadır. Onlara gereken mekân, teknik olanaklar verilmekte, özgür ve bağımsız çalışma ya da üretim olanakları sağlanmaktadır. Dolayısıyla, yeniden yapılanma kapsamında halen uygulanmakta olan programların, bu yönüyle, uluslarası akademik standartlara uymayan basmakalıp ünvan ve akademik derecelerle belli bir hedefe ulaşma olasılığı da bulunmamaktadır.
Sanat eğitiminde ana ilke, bilgiyi görsel anlatıma dönüştürmek (3); düşünceyi akademik disiplin içinde ifadelendirmektir. Bu nedenle resim-iş eğitiminde öngörülen programın amacı; kendi yapısal içeriğiyle kuram ve uygulamayı, sanat dallarını birbirlerinden ayırmak yerine, onları bir bütünlük içinde ele almayı olanaklı kılmaktır.
Resim İş Eğitimi programı, bilgiyi biçimlendirme ve görsel anlatım konularında her türlü elekronik medya dahil olmak üzere bilgi teknolojilerinden yararlanmak, hangi görsel nedenlerin hangi görsel etkilere yol açtığına ilişkin araştırma ve atölye uygulamalarına yer vermek ve buna bağlı olarak bilginin ifadelendirilmesinde bilimsel araştırma tekniklerine ilişkin kuramsal ve uygulamalı çalışmalar yapmak üzere tasarlanmalıdır. Başka bir anlatımla örneğin program, atölye uygulamalarını iştekniklerine indirgemek yerine, plastik sanatların ana ekseninde her sanat disiplininin kendine özgü çalışma koşullarını sağlamak ve uygulamaları konferanslarla eleştiri ve sanat yorumu seminerleriyle desteklemek anlayışı üzerine inşa edilebilir.
Resim, Heykel ve Modelden Desen gibi dersleri salt teknik bir uygulama biçiminde gören anlayışın tersine önerilen program, atölye uygulamalarını her türlü yaratıcı tasarım sorunsalını, felsefi boyutları ile ele almayı öngörmektedir. Bir işin teknik olarak icra edilmesiyle bir sanat çalışması arasındaki fark da budur. Sanat

çalışması insana özgü zihinsel / psikolojik süreçlerin en derin ve etkili anlatımıdır. Sanat, bazen korkuyu, dehşeti, coşkuyu, hüznü veya sevinci görsel araçlarla dışavurmak, bazen sıradan bir fenomenin görsel anlam katmanlarını deşifre etmek, bazen de, basmakalıp anlaşılabilirliğin nesnel gerçekliğini yıkmaktır. Sanatın kendi gerçekliği eğitim sürecinde dahi, madde ötesi tinsel bir aurayı ve icra koşullarını gerektirebilir. Delacroix’nın deyimiyle Resim, derin bir akıl yürütme sanatıdır; “…çok sayıda niteliğin aynı anda hayata geçmesini gerektirdiği için, el, çalışmaya başladığında, en az engelle karşılaşmalı ve beynin ilahi buyruklarını şaşmaz bir itaatle yerine getirmelidir. Yoksa ideal kanatlanır ve uçup gider” (4). Bu düşünceden yola çıkarak, önerilen programın ana felsefesi; sanat çalışmalarına, salt bir anlaşılabilirlik sağlamak üzere hükmetmek isteyen; sanatı bilinenlerin tekrarına mahkum eden kolektif yorum ya da oluşumların ardındaki toplumsal/siyasal mekanizmayı ve aynı biçimde, buna bağlı olarak her türlü “modern” ya da “postmodern” basmakalıp düşünce paradigmasını sorgulayan bir yapısal bütünlüğü kendi içinde oluşturmaktır. Bu anlayışta, ülkemizin birçok sanat kurumunda görüldüğü gibi, temel alan disiplinlerinin gerektirdiği asgari atölye koşullarını gözardı edip, teknolojik verileri nihai bir sanat ürünü gibi gösteren “psudo”- yenilikçi uygulamalara da yer yoktur. önerilen programın müfredatı; atölye uygulamalarında, sanatın kendine özgü dil ve biçim sorunsalı ile estetik duyarlık alanlarında daha rasyonel ve aktüel gelişmelere dayalı toplumsal araştırma projelerine de yer veren ve dolayısı ile sanatı, tek başına “gerçekliği (hakikati) açıklayan bir anahtar” biçiminde algılamak yerine, onu çağdaşkültür yaşamımızın kaçınılmaz bir parçası olarak görmek suretiyle oluşturulmalıdır.Her sanat kurumunun temel işlevi, sanatçı yetiştirmek değil; eğitim sürecinde ve hayatta, içinde bulunulan toplum ve dünya koşullarına duyarlı, tasarım ve uygulamada yaratıcı, potansiyel kariyer alanlarında kısmen de olsa profesyonel standartlara ulaşmaktır.
Bu programın öncelikli hedefi de, yaratıcılık eğitiminin bilimsel temellerine sadık kalarak, atölye çalışmalarında güçlü bir portfolyoya sahip olmuş(yola koyulduğu sanat serüveninde kendi dağarcığını oluşturmuş), sanatsal kültür birikimi ve eğitim formasyonu ile sanat eğitiminde yenilikçi ve yaratıcı uygulamalara yatkın, insanlık ülküsü ve sanat kişiliğiyle dünyayı ve içinde yaşadığı toplumu genişbir açı ile algılayabilen ve bu yönüyle, eğitim sürecinde, ülkesinin çağdaşlaşma projesi içinde etkin bir rol üstlenebileceğini kanıtlamış Resim-iş öğretmeni yetiştirmektir.(*) Beykent üniversitesi öğretim üyesi http://www.ademgenc.com

 


(1) Genç, A. “Onüçüncü Yüzyıldan Onaltıncı Yüzyıla Kadar Avrupa’da Resim çizme Sanatı ve Sanatçının Temel eğitimi-I” Türkiye’de Sanat Dergisi, Sayı 34; Genç, A. “Onüçüncü yüzyıldan Onaltıncı Yüzyıla Kadar Avrupa’da Resim çizme Sanatı ve Sanatçının Temel eğitimi-II” Türkiye’de Sanat Dergisi, Sayı 35, Eylül-Ekim 1998 sayfa:60-69.
(2) Genç, A. “üniversitelerimizde Sanat Eğitimi / Kendi Kadrolarını Kendileriyle
YabancılaşmışZorunluluklara Mahkum Edebilen Bir Sistemin Analizi”; Hacettepe üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 1. Ulusal Mezuniyet Sergisi ve Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara 3-21 Haziran 2002 sayfa: 10-25
(3) Tuftte, R. Edward, Envisioning Information, Graphic Press. Cheshire, Connecticut 1999.
(4) Baudelaire, C. Modern Hayatın Ressamı (çev. Ali Artun) Ületişim Yayınları,
Üstanbul 2004, s. 114

Leave a Reply

Your email address will not be published.